Bilinmezlikte Var Olmak

Bilinmezliğe mi yaşıyorsun?

Kaybolmanın eşiğinde

Kendini bulmanın anbeanında

İçeri yeltensen

Karşılaşacaklarınla korkmanın varsayımı

Dışarı yeltensen

Kendinden uzaklaşma tedirginliği

Rastlantıların esirisin

Bilinmezlikte yaşamak değil bu

Olduğun yerde kalakalmak

İşte bu

Bilinmezlikte kaybolmak

Uzak durmaya çalışırken

Benliğine hapsoluyorsun

Yalnızlığını biliyor musun?

Suskunlukların birikmiş

Sustuklarını bir çırpıda konuşacak gibisin

Bilirim konuşsan nehirler deniz olur taşar

Sussan yangın soğukluğu

Hislerine esir

Gözlerine tutsak

Beklentiyi bırak

İçinde çok büyük gözyaşı var

Biliyorum

Her an gözlerin yaşaracak

Islanan yanakların yanardağ yeri

Bilirim bu son değil

Acınla yaşama tutunuyorsun

Belki de

Yaşadığını şimdi hissediyorsun

Yakının uzaklıklar olup

İçinin kıyısına vurmanın sızısı bu

Bilirim çocuk

Bu son değil

Sonsuz başlangıcın

Bitişleri bu!

İyi Okumalar..

Tuhaf İnsan

Düz yol, karmaşık sokaklar

Sorularda gezinen ruhlar

Gerçeklerde boğulan yalanlar

Bilinmezliğe atılan işaretler

Vicdanında sürünenler

Şehir, rehberine yabancı

Rehber artık suskun

Sona esir başlangıç

Başlangıca giden son

İşte son

İşte yeni başlangıç

Adım adım uçurum

Satır satır intihar sahneleri

Yangın yerine su serpen ölüler

Kendi içini körükleyen yaşayanlar

Karanlığa vuran ağaç gölgeleri

Nefessiz zaman akışı

Hayat

Tuhaflıkta anlam aramak

Anlamlandıramadıkça yok olmak

.

.

.

Bir şeyi gerçekten görmek istiyorsan kafanı oradan çevir!

İyi Okumalar..

Denemeler-2

Kalabalığın ortasındaki uçurumum. Her taraf ses, her taraf uçuruma ulaşamamış ya da uçurumdan atlayıp farklı dönüşüme girmiş insanlarla dolu. Uçurum yanıbaşı bu an. Hissetmek ise en derinden. En derine inmeden en derini yaşamak gibi. O derinlikten çıkmak için uçsuz bucaksız derinliğe atlayıp farklı bir derinliği görmek gerek belki de. Her an oluşum içindeyiz. Hep, sonu olmayan öteye varıyoruz, farkında olarak ya da olmayarak. Zamanın içinden tüm benliklerin su gibi akıp gittiğinin hissedildiği anda farklı bir boyuta geçilmiş demektir. Her oluşumun dönüşüm evresi sancılıdır. Her sancının sonu senin sen olmanı sağlayıp, seni sen yapan kırıntıların birleşiminden ibarettir.

Yok olmak, var olmaya. Var olmak, kendin olmaya..

Denemeler-1

Bazı şeyleri görmek için yaşamak gerekirdi. Bir son vardır bilirsin. Fakat görünmeyen ellerin yönlendirmesiyle farklı bir yere savrulursun, geri döndüğünde acı şeyin olduğunu görmek için savrulduğun yerde sabırsızlıkla beklersin. Geri döndüğünde ise tahminden fazla, kesin bilmekten az olan şeyin gerçekleştiğini görürsün.

Bazı şeyleri zamanından önce hissetmek, erken yaşamak adı adında korkutucu bir şey vardır. Ama sırf o bildiğin sonu yaşamış olmak için beklersin. Belki de yaşamı en fazla hissettiğimiz anlar böyle anlardır. Geçmez çünkü zaman o kulvarda. Sen o sonu görmek için acele ettikçe zaman tepende azrail gibi bekler ve kulağına fısıldar. Zaman.. zaman.. zaman. Böyle anlarda zamanı iliklerine kadar yaşar ve içinde geçmesi için takla attığın fakat dışının akmayan bir su gibi seni esir aldığı zamana lanet edersin. Yaşamın bir parçası olduğunu bu kadar derinden hissetmek içinde garip, ıstırap verici bir burukluk oluşturur.

Aklını yitirmelik, akla ise en fazla ihtiyaç duyduğun anlardır ayaklarının zihnini ezdiği zamandan olma o saatler. Geri adım atmakla gitmek arasında kaldığın o anlar hani. İkilemlerin insanı öldürmek için yüz tuttuğu anlar. İyi ölümler insanlık.

Sürgün


Vaktinde açmak için bir çiçek,
Açmak için yüz tuttu,
Gün doğumunda.
Belki,
Kelebek kadardı ömrü,
Belki,
Sonsuzdu.
Doğru toprağında,
Değeri bilindiğinde.

Yurdunu bulmuşken,
Sürgün oldu birden.
Uzaklar degil,
Şimdi içi sürgün.
Şehrin içinde,
İçine yabancı.
Kendi sokağına dargın,
Susamış celladına.
Zehir olsa içmez.

Bilir,
En ağır sürgün bu,
İnsanın içine,
İçinde oldurulanı.
Kendine küseni,
Kendi içinde yok olanı.
Bu sürgün yeri,
Ömür boyu,
Dargın yeri.

Yıkık Kent

İnsanın ruhu, kırıldığı yerdedir, sadece gözlerden anlaşılan. Gün gelip kırılıpta, dökülecek yer bulamadığı yerden kaçıp uzaklara gitmek ister insan, içinden, ruhundan kaçabileceğini düşünüp. Bazı savaşlar çoktan bitmiştir ya hani. Bitmiş savaşın yeni farkına varılmışlığı ise insana o savaşta atılan topun ağırlığı kadar ağır gelmez. Bir şeyler artık yok, her yer kapkaranlık. Başka hayatların varlığına inanıp uzaklaşmak mı, içindeki hayat enkaz yeriyken. Bak dallarda çiçekler açmaya başladı, ruhum donarken. Bazen yokluğa bağlanırsın, varlığı farketmezsen. Çünkü hissizler şehri olmuş burası, zamanında hissedilmeyen. İnsanın içi derin boşluk, buna rağmen boğulan. İnsanlar kendi katilliklerinde kendilerini masum görüp sizi katil ilan ederler bu kentte. Hiç yok olunmayacakmış gibi kırmalar, ruhsuz sokaklarınızda gezinirken. Herkes baktığı köşe başındaki yer kadar insan. Bir çift gözle bakmak yerine tek gözle bakıp insanları gördüğünü düşünen.

……………………………….

Bir kaldırım taşı vardır bilirsiniz, hani şu evden her çıktığınızda ayağınızın takılıp irkilipte nerede olduğunuzu farkettiğiniz. Hafif sallandığı yerde sağlam olsun diye her gün ezdikçe ezersiniz kirli beyinlerinizle yönettiğiniz ayaklarınızla. Nasılsa hep burada deyip o taşın yokluğunda oluşabilecek yağmur birikintisiyle dolma çukurundaki çamurunun üstünüze gelme ihtimalini düşünmeden hani şimdilerde varlığının farkında olmayıp, basıp değer vermediğiniz şu taş hani. Bir gün kendi çıkardığınız depremin o taşı oradan söküp atmasını düşünmeden yaşar gidersiniz. Nankör insanoğlu, çok meşhursun yine bak.

.

.

Ve zaman her şeyi mahveder, sona başlangıç olmakta usta olan şu zaman. Zamana zaman dilimi giriyorsa hiçbir şeyin gerçek olmadığı yerde, kırık bir yaşam vardır. İyi olan ne varsa yok etmeler başrollerde. İşte bu yüzden yok saydıklarınızı daha da var ettiniz ve aslında kendi görkemli varlığınızı küçülttünüz farketmeden. Sahne, kostüm, dekor, kandırmalar, kahkahalar aynı. Dünya bu, bazen cehennemde olduğunu düşünür donarsın, bazense cennette olduğunu düşünür yanarsın. Anlamak mümkün değil. Çünkü bilirsin. Unutmayı istemek için var olmuşluk, aslında hep yok olmuşlukla eşdeğerdir.

Karanlıkta cesur olmak, aydınlıkta korkak olmaktan iyidir diyor şu sıralar içimdeki ses. Öyleyse onu dinliyorum…

Aylardan Nisan

Güçlükle uyuduğu uykusundan irkildi ansızın, kendisini yine aydınlanmaya yüz tutmuş zifiri bir karanlığın karşıladığı gecenin ortasında buldu.
Uykuyla uyanıklık arasından baktığı odasındaki eski ahşap pencere, hayatının film şeridi gibi geçtiği bir sahneydi; tam odasının karanlığıyla cama vuran hafif gün ışığının kesiştiği yerde.
Sokakta, pöhrelerden durmadan akan yağmur sesi içerisine dokunuyordu. Ama ne yazik ki içindeki dehşet verici yangını söndürmeye yetmiyordu. Bedeni yağmura koşup ateşle karşılaşmış gibi, ruhu ise dipsiz su kuyusunda yere çakılmış gibiydi. Garipti. Suskunluğunda hevesleri boğazını acıtan, konuştuğunda ise huzura ereceği yerde boğulan büyümüş bir gençti artık.

Öyle Bir Yerdeyim ki

Çıkmaz sokaksız yol, umutlar varsa düz bir çizgi gibi görünür; kim bilebilir ki gün gelip de o çizginin iki ucu keskin bir araftan ibaret olacağını. O çizgi üzerindeki yaşam adımlarımız, koşarcasına gitmek ister. İnsanı ayakta tutan, kalbinin en ücra köşesinin derinliklerin de sakladığı umutlardır.


Öyle bir an gelir ki gitmek istediğimiz upuzun yol, kendi çıkmazımıza gömülür ansızın. Akılda olanlarla bizi yoldan alıkoyan o çelme, kader midir yoksa delice koşmak isterken bizi geriye çeken korku iplerimiz mi? O dümdüz yol bir anda çıkmaz sokaklarla dolar, ne yana baksak çıkmaz.

Beklemek ise kimi zaman olgunlaştırır, fakat çoğu zamanda şüphesiz çürütür. Dümdüz gördüğümüz yollar, korku iplerine esir olduğumuz için bekledikçe çıkmazlara açılır. O ipler, mutlu olma ihtimalimizi, denizin ıpıssız adalara götürüp bıraktığı bir dal parçasını alıp götürdüğü gibi bizleri götürür. Yüzlerdeki belli belirsiz o araf hüzünleri; dümdüz yolda koşmayı düşünürken, sürüklendiğimiz ıssız adada takılan maske gibi.


Zaman neydi? Dışımızdaki zaman, içimizdeki kendi umutlarımızın zamanını parmaklıklar ardına sürüklerken, farkında mıydık? Sonradan mı farkına vardık? Farkında olarak mı o sonu bekledik? Beklemek; hangi zamanın hangi zamana galip geleceğini görmek, belki koşup yolun sonuna varmak, belki hiç bilmediğimiz yeni bir yolda kaybolmak mıdır?

Kendi zamanımızda olmayan her şey, yok olmaya mahkumdur!

Gün gelir ne yolun başında bizi geri çeken o korku ipleri ne de dümdüz gördüğümüz ama koşup geçemediğimiz o yolun sonundaki o umutlar kalır. Ulaşacağımız yer öyle güzel bir yerse, o ipleri kırmamız gerekiyorsa, umutların ağırlığıyla kırmalı çok geçmeden.

Nasıl bir yer de olmak istiyorsanız, öyle bir yer de olmanız dileğiyle..


Keyifli okumalar.

Yaşam da bir Savaştır

Ortasında kaldığımız bu hengabenin feryadı anbean artmaktayken, satır satır çizilen hayatlar kağıda sığmamakta. Sokaklar bomboş bedenen birbirine çarpan insanlar yok, düşüncelerimizdeki katliamdan başka. Her sokak başında ruh sağlığı, insanlara çelme takmak için beklerken, hayatta kalma çabaları sokak lambasında bir silüetin ortasında daha da aydınlanıyor. Kimimiz düşüncelerinde kendini asmaktayken, kimimiz içimizdeki duyguları öldürmekte. Hangimiz tertemiz bir şekilde telafi ediyoruz düşüncelerimizdeki döktüğümüz kanı.

Yaşam denen bu karmaşada herkes kendi savaşını verirken, herkes verdiği savaşın süresi kadar güçlü. Hangimiz yıkılmadık, hangimiz uçurumun kenarından atlayıp en dipten yeniden doğmadık. Kimi aklındakini kimi umutlarını kaybediyorken, içimizdeki karanlıktaki kendimiz öylece elleri bomboş beklemekle meşgul. Yaşamın ortasında en sonunda yine ya ıssız sokaklarda kaybettiğimiz kendimizle ya da içimizdeki yalnızlığımızla nam salıyoruz bu evrene.

Yaptığımız savaşın ne kaybedeni ne de kazananı olurken, ondandır bu yaşamda ne tam anlamıyla mutlu ne de tam anlamıyla üzgün kalıyoruz… Şimdilerde lügatımızda savaş; sonucunu bilmeyerek yaşadığımız yaşamlar gibidir.

Daha da Yok Oluyorsun Çocuk

Aralığın geldiği bir yerlerden kendini nasılda belli ediyordu o ıpıssız gecede.

Tenleri yakan sıcak güneşin ardından bizleri soğuk mevsime bırakan gezegende, soğuk rüzgarlar yüzüne çarpar da yüzün bir anlamsızlaşır ya.

Bu mevsimde daha çok sırıtıyor yüzündeki anlamsızlığın çocuk.

Durağın nerede olduğunu bilmeden yürüyorsun ellerin cebinde, ayakların sürgün yeri mi?

Dışarıdasın ama nefes alamıyorsun.

İçinde koca bir dünya var ama yaşayamıyorsun.

Anlamsızca uzaklara dalıp gidiyorsun çocuk.

Kalkmaz olan kanadının kırılmışlığı, umutlarının sönmüşlüğünden besbelli ki.

Kalabalığı duymayan kulakların, artık kendi sesini bile duyamaz olmuş.

Eksik hissettiklerin bu mevsimde içine içine doluyor, yine de tam olamıyorsun çocuk.

Dışarıdasın ama varlığın koca bir hiçlik.

Kayboldum diye artık kendini arama, daha da yok oluyorsun çocuk…