Buzlar Kraliçesi (Öykü Part6)

Günlerden bir gün yine Buzlar kraliçesi gün doğumunu izleyebilmek için erkenden uyandı. Ama bu uyanış öncekilerden çok farklıydı. Bedeni sanki hastalanmıştı. Tir tir titriyordu. Hayatında ilk defa titrediğini farketti uyanır uyanmaz. Bedeninin buzdan olması titremesine engel değildi. Yerinden kalkmakta zorlandı. Kendini çok bitkin ve güçsüz hissediyordu. O an bedeni çok güçsüzdü ama kalkmak için içindeki gücü aradı. O sırada yatağının tam karşısında duvarda asılı olan bir tabloyu farketti. Bu tablonun yıllardır orada olduğunu anımsar gibiydi fakat sanki onu ilk defa görüyordu. tabloda sapsarı güzelliğiyle duran bir güneş resmi vardı. Ama nasıl oluyorduda yıllardır yanından geçip gittiği tabloyu şimdi görüyordu, şimdiye kadar görmeyecek kadar nasıl kanıksamış olabilirdi? Hayretler içerisinde uzun uzun baktı. Belki de güneşe olan hayranlığı yıllardır farkedemeyip şimdi farkettiği bu tablodaki güneşten geliyordu..
Sahi insanlarda öyle değil midir? Her gün baktığımız ama hiç göremediğimiz o kadar çok şey var ki. Bir koşuşturmacanın içerisindeyken durup anlam vermek için neyi görmeye çalışıyoruz? Bazen farkedip gördüğümüzde değer verebileceğimiz bir zaman dilimi mevcuttur. Ya da o zaman dilimini kendimiz yarattığımız için bir şeyleri farkedip, görüp sonrada değer veririz. Böyle olursa ne şanslılık.. Bazende gördüğümüzde her şey için çok geç olabilir. Görülmeyi bekleyen bir varlık, farkedilmeye çalışan bir nesne o geçen zaman diliminde anlamını yitirebilir. Yaratamadığımız zaman diliminde, kendi zamanına sıkışıp kalan her şey bir gün üflenen bir kül gibi yok olur.. Bu da ne büyük bir şanssızlık…

Oysa yıllardır uykudan uyandığında ilk baktığı şey bu tabloydu. Ama nedense bunu bedeninin hastalandığı için şatosundan hatta yatağından kalkamadığı bir gün farketti. Yine uzun uzun baktı, düşündü ve şöyle dedi, Buzlar kraliçesi:
Sanki bu güzel güneşi ilk defa görüyorum. Hayal meyal anımsadığım, var olan bu tabloyu nasıl olurda göremedim. Odamda yıllardır yok gibiydi ama aslında yok olan benmişim..Bir kez daha yerinden kalkmak için kendini zorladı çünkü artık çok daha güçlü sebepleri vardı. Her ne kadar kendisi güçsüz olsa da. Yeni tanıştığı tabloya dokunmak için can atıyordu. Ve sonunda buzdan bedenindeki güçsüzlüğü, içindeki gücü yendi ve yavaşta olsa kalkabildi. Tabloya doğru yürürken sanki zaman durmuştu ve sanki ormanda yürüdüğü zaman dilimi kadar uzundu bu süre. Halbuki yatağıyla, tam karşısında duvarda asılı duran güneş tablosu arasında en fazla on metre vardı. Buzlar kraliçesinin rüzgardan yarı açılan penceresi gün doğumundan önceki karanlık odasında derin çığlıklar atılan bir geçit gibiydi. Kendisine ne olduğuna anlam veremeyen Buzlar kraliçesinin titremesi daha da şiddetlenmişti. Sonunda tabloya ulaştı ve ona merak dolu hayranlıklığıyla dokunmaya başladı. Bu yağlı boyadan yapılmış, üstü tozdan pürüzlenmiş bir tabloydu. En azından gün doğumundan önceki karanlıkta hissettiği şey buydu. Buzlar kraliçesi:

”Meğer uzaklarda aradığım şey ne kadar yakınımdaymış.” dedi. O an kehanetinin bir ressam tarafından olduğunu düşündü, bu daha önce aklına hiç gelmeyecek bir şeydi.. Bu, hayalinde bile hiç karşılaşmadığı ressama, lanetler mi savurmalıydı yoksa kehaletlenmek için seçilen varlığın neden kendisin olduğunu sormak için onu aramalı mıydı?…
Buzlar kraliçesi elini, yeni keşfettiği tablonun kenarına götürdüğü sırada ufak bir çivinin elini acıttığını farketti ve hızla elini çekerken tablo birden yere düştü. Bir de ne görsün. Tam tablonun arkasında duvarda ufak bir delik vardı ve buradan içerideki karanlıktan biraz daha aydınlık bir ışık geliyordu. Gün doğumuna az bir zaman kalmıştı. Bu deliğe elini dokunduğunda duvar taşlarının kendi boyuna kadar olan kısmı birer birer açılmaya başladı. Kraliçe korkmuş ve şaşırmıştı. Bu duvarın arkasında duvarı boğarcasına sımsıkı sarmalayan gür sarmaşıkların olduğunu gördü ve açılan duvar taşlarının tozunun arasından geçti. Ve odasının hemen bitişiğindeki şimdiye kadar varlığından habersiz olduğu iki metre kadar olan yerde buldu kendini. Ve buzlar kraliçesi gözlerine inanamadı. Yerden ağaç boyu kadar olan yüksekteki bu yer, şimdiye kadar gün doğumunu izlemek için gittiği ormanın hemen bitişiğindeymiş. Odasının açılan duvarlarından geçtiği bu yer gerçekten ormana açılan bir kapı gibiymiş. Meğer odasının arkası odasına açılıyormuş…Buzlar kraliçesinin hasta bedeni titrerken gün doğumu yaklaşıyordu. Kraliçe kehanetinin burada son bulması gerektiğini hissediyordu. Şimdiye kadar güneşten erimesin diye koruduğu buzdan bedeni sanki erimeyi istiyordu ve bunun için titriyordu. Canı acısa da eriyip yok olmayı ilk defa bu kadar çok istiyordu. Naif buz mavisi bedeni yok olurken belki de daha da var olacaktı.
Tam o sırada günlerdir Buzlar kraliçesinin yokluğunu hisseden ağaç kütüğü, dikenli çiçek ve renkli kuş ormanın içinden kraliçeye seslendi:
”Bağışlayın, sizi uzun zamandır merak ettik. İyi misiniz?” dediler. Kraliçe ormandaki bütün varlıkları hemen bu yükseklikten görüyordu ve donuk, bir o kadar da heyecanlı sesiyle konuşmaya başladı:
”Merhaba sevgili dostlarım, merhaba içinde bin bir çeşit değerli varlıkları olan orman! Sizlere bir şey söylemem gerek. Ben, ben.. Ben aslında buzdan bir insanım…”
Tüm orman bir anda şaşkınlıktan sustu ve kraliçe titreyen bedenine rağmen konuşmasına devam etti:
”Evet beni yanlış duymadınız. Güneşi çok seviyorum ve ona olan hayranlığım meğer kehanetimin bir sonucuymuş. Ama yine de ona olan sevgimden vazgeçmem için bir sebep değil bu. Ve ben artık buna bir son vermek istiyorum. Hoş zaten istemesem de kehanetim beni bir şekilde olacaklara vardıracak… Ama durun sakın üzülmeyin, tebessüm edin! Çünkü buzdan bedenim eriyip, sularım ormanın derinliklerine karışır ve ben sonsuza kadar sizlerle var olabilirim.” dedi. Ormandaki tüm varlıklar hem duygulanmış hem de sevinmişti. Hepsi, buzdan soğuk görünümlü olan bedenine rağmen kraliçesin ne kadar sıcak, düşünceli, naif ve hassas bir yüreğinin olduğunu görmüştü.
(İnsanlarda öyle değil miydi? Kimi buzdan görünümlü olduğu halde yüreği sıcacık, kimi sıcak görünümlü fakat buzdan yürekli…)
Güneş doğdu doğacaktı. Tüm varlıklar Buzlar kraliçesine selam durdu ve kraliçenin onlara söylediği gibi tebessüm edip mutlu olmaya karar verdiler. Ve o an geldi..
Güneş, artık tüm görkemiyle, Buzlar kraliçesinin karşısındaydı ve kraliçeye büyük bir sevgi ve hayranlıkla tebessüm etti. Ve o an Buzlar kraliçesi tebessüm eden yüzüyle güneşine kavuştu ve sonsuzluğa doğru eridi..

-SON-

Yorum bırakın